Simone Leigh

Copyright: Wikipedia
Simone Leigh / Fotoğraf: Kyle Knodell /Kaynak: Wikipedia açık kaynak


Simone Leigh, önümüzdeki dönem, 2022'de Venedik Bienalin'de Amerika Birleşik Devletleri'ni temsil edecek sanatçı. 

Haberi okuduğumda ilgimi çeken, haberle birlikte sunulan fotoğraf oldu. Fotoğrafta, ön planda yer alan sanatçının arkasında heykelleri de görülüyordu. Şu sıralar heykele olan ilgimi kaybettiğimi düşünürken, fotoğraftaki heykeller, bende bir merak uyandırdı. 

Son sekiz aydır sanata dair tüm ilgimi internet üzerinden gidermenin getirdiği alışkanlıkla, sanatçıyı internet üzerinden araştırmaya başladım, amacım Leigh'in eserlerinin görsellerine ulaşmaktı. Çok geniş olmasa da, sanatçı üzerine elle tutulur değerde bir bilgiye eriştim.  

Heykel bakmaya doyamadığım, en sevdiğim sanat formlarından biri. Her ne kadar resmine bakmak, eserin kendisine bakmak kadar etkilemese de, Simone Leigh'in heykelleri fotoğrafları üzerinden dahi pek çok katmanda, farklı soruları art arda sormama sebep oldu.

Leigh'in heykellerinin baş karakteri kadınlar; siyah kadınlar. Tarihin en eski dönemlerinden beri var olan güçlü, sağlam duran kadınlar. Diğer taraftan modern ve abstrakt kadınlar. Leigh, eserlerinde Avrupa heykel geleneği ile çok daha eski çağlardan günümüze devam eden geleneksel kil sanatını birleştiriyor. 

Geleneksel kil sanatı derken, gerçekten kil çömlek sanatından bahsediyorum. Leigh, bu geleneksel çanak formunu, modern torso ile birleştiriyor. Ama eserlerin gücü sadece modern ile geleneksel olanı birleştirmesinde değil, siyah kadını anıtsallaştırmasında. Bu anıtsallaştırmayı ise beyaz erkek egemen geleneğin baskıcı söylemiyle yapmıyor. Leigh'in dili çok daha yumuşak,  ama bu yumuşaklık içinde çok daha etkili ve derin. 

Heykel, kapladığı alan ile aynı mekanı paylaştığı diğer varlıklarla etkileşime girer. Heykelin mekansallığı, ister istemez izleyicinin algısını üzerine çeker. Bir mekana girdiğimde, doğal olarak mekan içinde var olan diğer nesnelere göre kendimi konumlandırırım, hareketlerimi belirlerim. Bu sebeple, heykel sadece sanatsal algımı değil, bedensel algımı da etkiler. 

Leigh'in kadınları sıcak ve kıvrımlı formlarıyla bedensel varlığımı tehdit edebilecekmiş gibi gelmedi (ne de olsa sadece fotoğraflarını gördüm). Bu kadınlar soyutlanmış yüzleri ve modernize edilmiş torsolarının altına yerleştirilmiş, kubbe formu ile Afrika'nın hikayesini, siyah kadının tarihini hatırlamamı söylüyorlar. Bu hatırlatma onları fikrimde anıtlaştırıyor. 

Leigh'in anıt kadınları, siyah kadının hikayesini sunarken, üzerimde derinden bir iz bırakıyor. Seyirci olarak algım, anıtın sunduklarıyla açılıyor. Tarih içersinde sürekli aşağılanmasına, eziyet görmesine ve yok edilmesine rağmen, siyah kadın halen kendi değerleri ile birlikte dimdik ayakta. Onun sürekli hiçe sayılan ve aşağılanan değerleri, bu heykeller üzerinden bir protesto ve eleştiri aracı olarak ortaya çıkıyor. İnsanlığın halen devam eden en karanlık tarihi boyunca eziyet edilen, acı çektirilen ve sömürülen siyah kadın, Leigh'in heykellerinde bildiğim ama alıştığım ve kanıksadığım bu gerçekliği yüzüme vuruyor. Alışmak en kötü durumlardan biri, kişinin etkin olamasına engel oluyor. 

İçinde yaşadığımız her toplulukta ıkçılık, ötekileştirme ve düşmanlık giderek artarak devam etmekte. Kesinlikle bu siyah kadın için yeni bir olgu değil, o tüm hayatı boyunca aşağılandı ve öteki muamelesi gördü. Onun için eşitlik kavramı hiç bir zaman bir şey ifade etmedi, zira eşitlik bile belli bir grup için üretilmiş bir kavram.

Peki o zaman izleyici olarak benim konumum ne olacak? Sadece gördüğüm heykellerin büyüsüyle estetik bir kendimden geçiş, ekstaz yaşamak mı? Sanırım, o durumda çok da samimi davranmamış olurum. Eşitlik sadece belli bir gruba ya da belli bir türe ait değil. Eşitlik dediğimiz tüm canlıları içermeli. Ama daha bu noktanın canlılar kısmına gelmeden insanlar arası eşitsizliklerle sarılmış durumdayız. Sınıfsal, ırksal, cinsiyet vs. vs. derken hep birileri birilerinden daha eşit. 

Leigh'in kadınları çok güzel, soyut ve abstrukt bir çekicilikleri var, kesinlikle estetik bir haz sunuyorlar, fakat onları sadece estetik olarak nitellendirmek haksızlık olur, onlar bana görmezden geldiğim bir gerçekliği hatırlatıyor. Polis şiddeti altında dağılmış bedenleriyle değil, ama bakmaya doyamadığım güzellikleriyle hatırlatıyorlar. Kitlelerle birlikte sürekli maruz bırakıldığım şiddet görüntüleri, bir süre sonra kanıksanıyor ve görülmez oluyor, görmediğim şeyi ise çoktan var olmayanlar kategorisine kaldırıyorum. Güzellik bakışımı üstünde tutmaya devam ediyor, kendini görülür kılıyor. Gördüğüm şeyin varlığına ikna oluyorum. Leigh'in heykelleri de görünürlülükleriyle varlıklarını pekiştiriyorlar. Bu görünürlülük üzerinden de geçmişin ve şimdinin haksızlıklarını, sömürüsünü ve acısını gözlerime fısıldıyorlar. 


Comments

Popular Posts