Bir Berlinale daha geldi de gecti bile...



Misoum sağ olsun, onun sayesinde bu Berlinale’de bir kaç film görme şansım oldu. Tamam bu seneki festival geçen seneye göre çok daha sönük ve filmlerde ne yazık ki çok daha az tatmin ediciydi, gene de bir festivalimsi hava vardı ortalıkta ya da ben öyle hissetmek istedim.
Festivalde izlediğim filmlerden birisi de, Fransız yönetmen Michel Ocelot’in animasyonu “Tales of the night.” Yönetmeni bilenler, onu daha önceki animasyonlarından tanır. “Prens ve prenses” benim favorim ama “Kirikou and the sorceres”da hiç fena değildir hani. Berlinale’de ise “Gecenin masalları” gösterildi. Aslında “Gecenin masalları” bir şekilde “Prens ve prenses”in devamı niteliğinde, teknik ve tarz olarak tamamen aynı, iki film arasındaki en önemli fark “Gecenin masallarının” 3D olarak sunulması.
İki genç ve bir yaşlı teknisyen her gece eski bir sinemada buluşup masallar okuyup bu masalları canlandırırlar (ki bu fikir aynı şekilde ve aynı karakterler ile “Prens ve prenses”de de kullanılıyor.) “Gecenin masalları”nda aynı karakterlerin aynı oyuna devam ettiğini görüyoruz. Bu sefer arka fon renkli ve 3D olarak izleyiciye sunuluyor. Evet izlerken gerçekten masalların içince kayboldum...
Her bir masal çok ince bir mizah duygusuyla yazılmış, sevimli, sıcak ve öğreticiler ama öğreteyim derken insanın gözünün içine sokup onu kör etmiyor, aksine dudağında bir tebessüm ve zihninde düşüncelerle birlikte bırakıyor. Film kesinlikle çok hoş. Fakat benim bir hayal kırıklığım oldu, Ocelot’ten izlediğim ilk film “Prens ve prenses”ti bu filmi görenler bilir, film gölgelerden oluşur, karakterler sadece silüetlere sahiptir ama her sahne dantel gibi işlenmiştir, izleyene sadece teknik olarak değil, estetik olarak da tam bir haz yaşatır bununla birlikte hikayeler klasik anlamda yakışıklı bir prens ve bir güzel bir prensesten oluşsa da, her biri faklı söylemi ve farklı anafikirleriyle her yaşa hitap eder. Ocelot aynı üslup, teknik ve zekasını “Gecenin masalları”nda da gösteriyor.
Ocelot’an izlediğim ikinci film “Kiricou.” Bu ise bir Afrika masalında uyarlama, Ocelot bu filmde de çok hoş ve güzel bir anlatımla farklı bir cadı hikayesi anlatır. Bahsettiğim her iki film birbirinden oldukça farklı tazlarda fakat aynı başarıdadır.
Peki “Gecenin masalları”nda beni tatmin etmeyen şey neydi? Bu film tamamen “Prens ve prenses”in devamı niteliğinde, oysaki Ocelot bu film ile Berllinale film festivalinin yarışma aşamasında yer aldı. İşte bu nokta da benim beklentim belki de çok büyüktü, sadece bir devam filmi değil bunun ötesinde başka bir yaratıcılık ve yenilik bekledim. Oysa ki filmden çıktığımda “güzel de ben bunu daha önce de izlemiştim” duygusuna kapıldım.
Tabii ki bu bir yönetmeni bağlamaz, pek çok film aldığı tepkilere göre devamını getirir, bu anlamda Ocelot’nun “Prens ve prenses”e bir devam filmi yapması hiç de yadırganacak birşey değil, benim sorum “iyi de o zaman neden bunun adı “Prens ve prenses 2” olmadığı. O zaman izleyici olarak bir faklılık beklentisi içine girmeyecektim. Sadece kendimi aldatılmış hissediyorum, bana sinemanın hatta animasyonun o büyülü dünyası ve duyguları Berlinale yeniliği altında vaadedildi. Ama bu vaadler geçekleşmedi, çünkü yeni değillerdi.
Buna rağmen herkese Ocelet’i izlemesini tavsiye ederim, ondan ne bulabilirlerse ama “Gecenin masalları”nın bir devam filmi olduğunu da unutmadan...

Bu arada Michel Ocelot ve Kirikou hakkinda biraz daha bilgi almak isteyenlere: 

Comments

Popular Posts